9 Kasım 2013 Cumartesi

iki film birden **Korku Gecesi 2 ** & **Mars'taki Son Günler**

Merhabalar herkese uzuun uzuuun aralar verip gelip yazıyorum ne fenayım dimi :)
Herneyse konuya geçelim İlk Filmimiz Korku Gecesi 2. Birinciyi çoğunuz biliyordur heralde Colin Farrel'ın oynadığı ve ayrıca Doctor Who'da ortaya çıkınca çok güzel bir yapıt çıkmıştı ortaya. Yani şahsen ben ilkini daha çok beğenmiştim.
Yanii konu daha akıcı ve uygun olmuştu anlaşılmayan bir yer kalmamıştı ve sonuda gayet güzel bağlanmıştı.
İkincisindeyse Dexter ve Ölüm Bekçisi filmlerinden hatırlayacağımız Jaime Murray oynuyor.Aslında kadını görür görmez aklıma Debra'nın küfürleri geldi ne kıl olmuştu ama yaa :)
Yaniii kendisini zaten beğeniyorum hikaye güzel,makyaj vasat hele havuz başında en son dönüştüğü şey plastik kaplama gibi duruyordu bence ne bileyim .. Zaten oraya kadar hadi bi gideri vardı ama orda neler oldu onu bir türlü çözemedim yani kız arkadaşı ne çabuk dönüştü? hele Will Payne (Charley) ışık hızıyla dönüştü zaten ondan sonrası bi oraya git gel bi ortalıkta hırlaya hırlaya gezin... bana enteresan ve karmakarışık geldi...
Film yapımcısı daha doğrusu sunucuyu ilk filmdeki Doktor Who'ya benzetmeye çalışmışlar gibi ama yanaşamamış bile yani tip olarak :)

velhasıl yinede fena değil izlenir yanii ama ilki daha başarılıydı orası kesin ;)
 (yanlız postere bayıldım o ayrı)

**************

2. filmimiz Mars'taki Son Günler... Bayılırım zaten başka bir evren,virüsler,mutasyon mesela Promethius harika,harika,harikaydı benceeee :)
Bu da güzeldi ama hakkını yememek lazım. Bakterinin bulaşması,etkisi,verilen tepkiler hepsi oturmuş ucu açık sahne kalmamış benim görüşüme göre. Liev Schreiber başrolde ben bu oyuncuyu Omen filminden hatırlıyorum heee birde Çatlak Film diye oyuncu kadrosuyla göz dolduran saçma ama bir okadarda komedi taşan Filmden :):):)
Konu sabit tahmin edersiniz araştırma için 6 aydır Mars'ta bulunan ekip son günün gecesinde bi kaza geçirir ve olanlar olur..6 kişilik ekipten kim-ler sağ kaldı diye merak ederseniz buyrun izleyin efenim kopya çekmek yok :))

Şimdilik bu kadar benden hepinize iyi geceler ve mutlu sabahlar diliyorum:)
HOŞÇAKALIIINN <3



Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

6 Ekim 2013 Pazar

R.I.P.D.... Ölümsüz Polisler :)


Merhabalar herkese uzun uzun aralarla yazabiliyorum çünküüü okuduğum kitaplar genelde aynı yazarlara ait ve açıkcası uzun zamandır king kitabı bulamamnın sıkkınlığı içindeyim.
Filmlere gelirsek aslında izlenmiş olarak işaretlenen bir çok film var ama ben hani farklı olan,akılda kalan yapımlardan bahsetmeyi seviyorum benim için tabii :)
Misal Enter Nowhere filmi eminim bir çok kişi için duyulmamış bi filmdi..
He birde dizilerimin başlmasını bekliyorum halihazırda tek başlayan Big Bang Theory onuda daha başlamadım izlemeye.
4 göz 6 kulak Walking Dead bekliyoruummmm :) :) :)
Ama bu arada geçen akşam izlediğim ve uzun süredir böyle ağlendiren bir komedi görmediğim için söz etmek istediğim Ölümsüz Polisler var..
Filmin daha ilk dakikalarında başladım kopmaya neden mi ?
Departmanın adı yüzünden "Huzur İçinde Yatsınlar Departmanı" :D :D
Oyuncular zaten süperdi isimler yeter Jeff Bridges,Ryan Reynolds,Kevin Bacon vs..

Robert Schwentke aynı zamanda Bruce Willis'in başrolde oynadığı "RED" filminin Yönetmenidir..
Bu kadar iyi oyuncu kadrosuyla daha güzel olabilirdi diyenler de var tabii.. Ama bilmem benim çok hoşuma gitti kesinlikle güzel vakit geçirdim ama itiraf etmek gerekirse birazcıcık basit olmuş özellikle en son çatıda dövüş sahneleri ;P
Neyse ben tavsiye ederim eğlenceli,aksiyonu bol,komedisi tadında bi film ;)




Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

2 Eylül 2013 Pazartesi

AŞK,Bir Kere.... Maeve Binchy

Bence de öyle,AŞK bir kere yaşanır ; Evlenirsen köklü bir sevgiye dönüşür,kavuşamazsan aşk olarak kalır..
Kitaptaki ilk karakter Maddy için hikayesinin sonu güzel bitecek sanmıştım amma çağımız tabiriyle bir "odun"a aşık olmuş ve bunu 30'lu yaşlarında farkediyor..
Bir de kitabı bitirdikten sonra ilk düşündüğüm bu yazar tamamen sıradan insanlar,sıradan olaylar anlatıyor ama nasıl bu kadar sürükleyici,merak uyandırıcı olabiliyor?
Sonra da aklıma şu geldi biz kadın milleti pek bir meraklıyızdırya kim ne yapmış,nerede yapmış, nasıl olmuş,, sonuç ne? falan diye.. Herhalde ondan sebep kitap bir sarıyor insanı sormayın gitsin :)
İtalyanca Aşk Başkadır isimli roman gibi gelişip sonunda birbirine bağlanacak sandım ama bu daha farklı oldu ; en baştan birbirinin hayatı içindeki çocukluk arkadaşlarının geçirdiği yıllar anlatılıyor.
Kimisi yine çocukluk arkadaşıyla evleniyor,Kimisi aşık olup uzaklara,başkalarına yolluyor,kimiside varlığada yokluğada eyvallah çekiyor..
Bu benim fikrim,benim inancım tabii ama AŞK bir kere.. mantığı bana çok yerinde geliyor..
2. aşkım 3. aşkım diye bir şey yok.. Ve evet evlilikte aşk olamaz ,olmaz işte..
Ama tamamen klişeleşmiş bir deyimle "daha kalıcı olan SEVGİ" vardır. Kesinlikle karşı çıkanda olabilir."Ben evliyim ve aşığım" diyende..
O zaman ortaya "AŞK"tan ne anladığımıza bağlı gerçeği ortaya çıkıyor..
Bana göre aşk gecesi-gündüzü olmadan,gözü başka bir Dünya varlığını görmeden,gözlerini ondan alamayan,ağzından çıkacak her lafı ilahi bir şeymiş gibi bekleyen.. Kısacası masallarda olabilecek bir şeydir ehh haksızlık etmeyelim ilişkinin ilk 3-6 ayıda buna benzer geçebilir..
Ama ilişkinin devamı gelirse ve evlilik gerçekleşirse o artık AŞK olarak kalmaz.. He ölmezde bakın Bende ölür fikrine katılmıyorum..

Bu kadar yoğun duygular beslediğiniz kişiye artık daha oturmuş,sindirilmiş,kökleşmiş bir duygu beslersiniz. Bir 10-15 sene sonra gözlerine baktığınızda hala içiniz kıpır kıpır oluyorsa Dünya'daki nadir insanlardan birisiniz demektir..

Velhasıl bu konu çooooook su kaldırır :))
Ben bu kitabınıda beğendim tavsiye ederim.Özellikle Maura kadar pozitif olmayı çok isterdim.
Maura kimmi? E okuyun bakalım kopya çekmek yok ;)

Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

27 Ağustos 2013 Salı

Sinema&Kitap Durağı: Tess Gerritsen "CERRAH".. Maxime Chattam "KÖTÜ RUH...

Sinema&Kitap Durağı: Tess Gerritsen "CERRAH".. Maxime Chattam "KÖTÜ RUH...: Uzuuuun bir aradan sonra tekrar merhabalar.Tatil dönüşü iki kitap birden ele alayım dedim. Belki biraz bencilce bir ifade olacak ama bu iki ...

Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

18 Ağustos 2013 Pazar

Tess Gerritsen "CERRAH".. Maxime Chattam "KÖTÜ RUH"

Uzuuuun bir aradan sonra tekrar merhabalar.Tatil dönüşü iki kitap birden ele alayım dedim. Belki biraz bencilce bir ifade olacak ama bu iki kitabı toplasam ancak bir şeyler çıkartabilirim gibi geldi bana :)
 Bilmiyorum Grange'ın kitaplarını okuduktan sonramı böyle oldum,yada ondan önce bu yazarları tanısaydım daha mı hoşuma giderdi... Karar veremedim..

Öncelikle Tess Gerritsen'le başlayayım.Kendisi dahiliye uzmanı iken mesleğini bırakıp yazarlığa ağırlık vermiş-miş,bir çok kitabı varsada ben Cerraha rastladım ve okudum.. Yanii bana kalsa hanımefendi bence hem işine hemde yazarlığa devam edebilirmiş. Yani ortada öyle olağanüstü bir üslup,kurgu,hayal gücü göremedim ben.
Gayet açık,basit,kolay yoldan anlatılan bir hikaye, Dünya üzerinde kendine ilham verecek Yunan mitolojisinden başka bir şey yokmuş gibi bir katil, ve  o kadar belirgin bir şekilde "kesin en yakınındaki katil çıkar" tezine aday bir figüran doktor falan filan..
Hem hikaye Chattam'ın kine benziyor diye hemde eğer basamaklandıracak olursam 4 yada 5'ten yukarı çıkamayacağı ( En tepede Grange var dersek) için beğenmedim,cezbetmedi,kendimden geçmedim yani :)



Gelelim Kötü Ruh'a.. Onu az önceki kitaptan da az beğendiğim için sona bıraktım...
Bu beyefendide hiç korkmadan otopsilere girmiş-miş,polislerle vakit geçirmiş-miş.. Canım sen kendin dahi polis hatta dedektif olsan belli ki hayal dünyanın sınırları belli,hiç olmazsa normal sınırlar ve tahmin edilebilir bir seviyede. O yüzden kitap çelişkiler,gariplikler ve bir yön kaybı içinde yüzüyor.
Mesela Diana madem asosyal yaşayan,erkeklerden ilgi görmeyi sevmeyen bir tip neden saç rengini değiştiriyor üstelikte bunu mavi gözlerini dahada vurguladığını anladığından beri yapıyor-muş ?
Yani kızın başına sırf bu asosyal yaşamaktan dolayı geliyor ne geldiyse oderece uzak bir kişilik karakteriyle çelişen böyle bir şeyi neden yapsın?
İki; bir kere adamın eline düşmüşsün, işte öldü sanılıyor yok ölmemiş olduğu anlaşılıyor falan nasıl biri olduğunu bildiğin halde elinden canını zor kurtardın ya.. Hangi akla hizmet kız onun inine tekrar tek başına ve SİLAHSIZ gidebiliyor??
 Vee en kritik soru kitabın  neredeyse ana kahramanıda ölüyorsa bu hikayeyi ölümsüz kılacak,akılda bırakacak geriye ne kalır? "Brolin eski sıkıcı hayatına geri döner" Yani değişen bişe yok bu kitap yazılmasa ,bu hikaye anlatılmasada olurdu :)

Mutlu son aşığı olduğumdan değil mesela beni benden alan KUJO kötü sonla bitiyor.Hemde beni gözlerimden su sızdıracak kadar kötü.. Ama sonuç: Kadınla erkeğin hayatları değişiyor,kişilikleri değişiyor.
Yani anlatılan hikaye aslında hala devam ediyor...

Velhasıl efendim Dilber hanımın dediği gibi "Heç Beğenmedim". Eğer görürde alırsanız fazla birşey beklemeyin.

Hele hele Maxime Chattam'ın Kitabının arkasında yazanla arasında fersah fersah fark var :)))

 "Fransa'nın artık yeni bir Jean-Christophe Grange'ı var"

Duyda İnanmaaa :))))






Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

3 Haziran 2013 Pazartesi

*** Bir "Taksim" Düşlüyorum**

"Bir Taksim...
Ağaçların altında insanların oturup sohbet ettiği. Onlarca farklı düşünceden insanın  mükemmel bir uyum içinde yaşadığı..
Fikirlerin yargılanmadığı,önyargının ne olduğunu bilinmeyen bir şehir.
Kimi çocuğun katolik olarak yetişdiği,kiminin kız-erkek ayrı okullarda okuduğu ve bunun "amannn irticacılar" diye sömürülmediği..
 Hiç kimsenin kimseye değil hakaret;  alaycı,rencide edici bir şekilde dahi bakmadığı..
Boynunda haç taşıyan yaşlı bir amcaya çarşaflı bir genç kızın gülümseyerek yer verdiği otobüsler, "mekanımızda alkol ve domuz eti satışı mevcuttur" deyip müslüman ve yahudi müşterilerini dürüstçe uyaran dükkanlar-lokantalar,.camilerin,kiliselerin,sinagogların aynı derecede kutsal-dokunulmaz-manevi yerler kabul edildiği...
 FİKİR ayrılığı yaşanan konularda herkesin ortak kararlar alıp-uygulayabildiği sakince ve aklıselim bir şekilde oturup konuştuğu ortamları barındıran bir şehir...
Halkın dinlendiği,herkese özgürlükler tanındığı,önceliğin İNSAN-LIK olduğu,tarihinde ayaklanmalar,isyanlar,başkaldırılarla dolu olan değil !! ,
Kesimler arası anlaşmalarla,herhangi bir felaketle karşılaşıldığında değil ;Her zaman beraberce İstiklal Marşının söylendiği, ÖNEMLİ olanın birlik,beraberlik,halk olmak olduğu,
YOKSA bizi yıkmak sömürmek isteyenlerin zaten varolduğunun bilindiği., BİR TAKSİM DÜŞLÜYORUM..



Bunları anlamamız için illede uzaylıların Dünyayı istila etmeleri ,bedenleri beyinleri ele geçirmeleri,
"Bu İnsan Irkı Zaten İnsanlığına Dünyasına Sahip Çıkamıyordu" lafının haklı çıkması mı lazım???

BÖYLE CİDDİ BİR KONUYU  NEDEN FANTASTİK BİR KONUYLA BAĞLADIM???

Ehhh bu yazı baştan aşağı fantastik değil mi zaten ????


Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

12 Mayıs 2013 Pazar

THE HOST.... GÖÇEBE


Warm Body's izledikten sonra erken konuşmuşum efendim daha bir uzaylıyla bir insanın aşkı varmış :)
 Aslında bir zombiye aşık olmaktan daha normal bir durum bence :D
 Şaka bir yana aslında oldukça güzel bir filmdi. Yani bazı filmleri izleyip éiyi hoşta bu salgın nasıl başlamış"
yada "bu istila nasıl olmuş nezaman olmuş" deyip boşulukları doldurmaya çalıştığımız oluyor.
Ama her nasılsa böyle bir merak hissi bırakmadı bu film bende.
Duygusal yoğunluğu fazla olduğu için olabilir.
Aksiyon sahneleri güzeldi,ikili konuşmalar ve en süperide nasıl bir yer bulmuşlar öyle yahu ne kadar harika gerçekten !!
Yine de çok azıcık enteresan değil mi aynı kıza bakıp "ben senin içindekine aşığım" demek? aradaki fark sadece göz rengi ?
Artık Bir Erkekle Bir Kadının Aşkı sarmıyor,cazip gelmiyor yada ne bileyim dikkat çekmiyorki önce vampir-insan,sonra zombi-insan,şimdide uzaylı-insan aşkı revaçta...
Stephenie Meyer duygusal anlamda bilim-kuguya varan bir zevke ve hayal gücüne sahip sanırım ;)
Doğrudur olabilir böyle bir özlem vardı zaten değil mi?
Bir sakız reklamında vardı galiba "Sizin gezegende AŞK varmı  AŞK?"

Hiç Bilmiyorum Varmı Acaba?? ;))

Yorumlarınızı Bekliyorum ;)
 

26 Nisan 2013 Cuma

**Hayaletin Garip Huyları** KING






Benzemez kimse sana KİNG :)



Tırın tırın dolaşıp eski kitaplarının hepsini toplamaya çalışıyorum hangisine rastlarsam alıyorum.Kitapların baş sayfalarındaki listenin tamamını toplamaya çalışıyorum yani.
En son bunu buldum aldım.Yok böyle bir hayal gücü sınırsızlığı yahu :)
O kadar beğendim okadar hoş bir kitap ki kahve molasında okunabilecek kısa kısa korku-gerilim hikayeler.
Hepside çok güzel kurgular sanki bir fikir gelmiş aklına ama bunu kısaca özetleyerek anlatmak istemiş gibi.
bana göre hepsi de geliştirilip birer filme uyarlanabilir.
Şöförsüz Katil kamyonlardan tutunda , parmak uçlarından göz açan yaratıklara kadar eğlenceli ,dikkat çekici,ilgi uyandıran hikayeler.
Tadı damağımda kaldı resmen,Sanki hala raflarda onun devamı bir kitap arıyorum gibi :)

Neyse efendim eğer bu kitaba rastlarsanız acaba güzelmidir diye tereddüt dahi etmeyin,alın.

Herkese iyi geceler dilerim,HOŞÇAKALIN :)


Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

23 Mart 2013 Cumartesi

Anneler Bu Fİlm S(B)izi Anlatıyor :))

Sabah kalk,çocukları kaldır,kahvaltı hazırla,çocukları hazırla,okula götür......
Liste tanıdık geldi değil mi? Uma Thurman şimdi bir anne ve  çok acelesi var :)
Çocuğu olan her kadın zamanla adeta bir süper kahramana dönüşüyor bu bir gerçek.Herşeyle birden mücadele edebilme yeteneği,herşeyi becerebilme yeteneği ve en önemlisi heeerşeyi kısıtlı bir zamana sığdırabilme yeteneği...
Ama bunca şey insan bünyesini yormuyor,psikolojisini yıpratmıyor,insanı adeta sosyal hayattan koparmıyor değil. Daha önceden sizlere anlattığım bir kitap vardı "Kocalar Okulu" diye.
Oradada bu filmdekilere çok benzer olaylar yaşanıyordu.Az bir farkla.
Ve benim en çok sinirime dokunan mevzuuu...BECERİKSİZ OLMAYA GÖNÜLLÜ BABALAR....
Evet bu bir gerçek.
.Hep "ben bunu yapamam ki" "ben çocukları yedirememki" ben giydirememki vıdı vıdı vıdı...
Haydi bunlarıda geç "çocukla ilgilen,vakit geçir,iletişim kur" cevap; "Yorgunum,işten yeni geldim ,hiç halim yok..."
Ama karşılığında evin tüm işlerini ve çocukların bakımını üstlenmesini gayet rahat isteyebiliyorlar.
Çocuk gözlerine bakıyor ilgilensin diye türlü şebeklik yapıyor,babanın elinde kumanda maç izliyor,tv zaplıyor falan...
Ama zaman geçiyor o çocuk öyle kalmıyor babasıyla geçireceği kısıtlı vakitleri boşa harcıyor ve ergenlikte "ben bu çocuğu tanıyamıyorum" HADİ CANIM !!
Neyse hepiniz biliyorsunuz bu mevzuu çok su kaldırır
.Ama filmdeki annenin telaşı,çabası,yorgunluğu hepimize çok tanıdık geldiği için paylaşmak istedim .
Aslında  o kitap yorumundada bahsettiğim gibi böyle filmleri annelerle beraber babalarda izlemeli .
Belki böylece bazı şeylere uyanırlar "Aaa gerçekten öyleymiş"... :)

Şimdiden İyi seyirler dilerim..
Hoşçakalın :))









Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

18 Mart 2013 Pazartesi

****Warm Body*** Sıcak Kalpler.***

Sevgilim Bir Vampir? mi..Hmm oeskidi yahu şimdi moda "Sevgilim Bir Zombi" :))
Birisi bu filmin altına yorum yapmış "yıl 2030 bir elektirik direğiyle bir insanın aşkı" diye o dereceye varırmı bilinmez ama açık konuşalım Twilight'ın tathtını sallayacak bir film değil ama eğelenceli,sıradışı alışılmış zombi filmlerine ( ki ben hastasıyım;) yeni bir farklılık katmış.. Üstelik IMDB puanı 7/10 baya iyi he ?

Mutant filmindeki hikayeye benziyor ama bu tamamen komedi.
Hatta bir ara Zombie Honeymoon diye bir filme rastlamıştım ama izleyemeiştim sonrada unuttum gittiydi.
Efendim şahsen ben hayranı olduğum bu film karakterinin (zombie) korku-gerilim olarak kalmasından memnunum ama sizler önce erkek arkadaşının beynini yiyen sonrada onunla öpüşebilen bir mideye "ayyy ne romantiiiikk" diyebiliyorsanız başkaa :))

 "Seni yemeliyim ama onun yerine sana aşık oldum .
Benim..adım....şeyyy.... R :)) "
Neyse tamam itiraf ediyorum komikti izleyin pişman olmazsınız :)
iyi geceler herkeseeee

Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

5 Mart 2013 Salı

Çok , Çok güzel bir film **Enter Nowhere**

Sinema yapımlarında izleyici yorumlarına,IMDb puanlarına bakıpta izlemeyip kaçırdığımız ne kadar çok film var.
Ben özellikle bu tür filmleri paylaşmayı istiyorum yoksa misal "Cehennem Melekleri çıkmış heyoo" zaten her halükarda duyuluyor vurdusu-kırdısı,kanı-revanı-kesmesi-biçmesi,vampiri-aşık olanı her türlü kendini duyuruyor.
Hangi film olursa olsun benim hoşuma giden ana hikaye.Evet benimde beğenmediğim bir çok film var ama sonuçta daha derinlere baktığınızda orada bir fikir hele de farklı bir fikir yatıyor olduğunu görmeniz çok daha güzel olur ve böyle bir filmden bile zevk alabilirsiniz diye düşünüyorum.
Bir çok film için "Aslında hikaye süper ama kullanmayı bilememişler" dediğim oluyor.Onların da bütçesi o kadar ne yapsınlar ;)

 Neyse gelelim konu başlığını açtığımız bu filme.Bir saatimi altyazılı film harcayarak geçirdikten sonra bilimkurgu kategorisinde bulduğum bu film 2011 yapımı bir ABD filmi.Oyunculardan ilk olarak Denizden Gelen Kızda izlediğim sevimli denizkızı Sara Paxton'ı tanıdımSonra bir bakarımki The Babysitters'dan tanıdığım Katherine Waterston ! Şok o filmde ne kadar garip,tutuksa burada öyle ama o filmdeki rolüne tamı tamına ters düşecek şekilde küçük hanımefendi rolünde  :)) Vee Clint Eastwood'un oğlu Scott Eastwood...

Hikayeden kısaca bahsedecek olursak ; Ormanın içerisinde bir klübede tesadüfen mahsur kalan 3 insanın başına gelen olaylar.Şimdi ilk satıra bakıp " Amaannn klasik mahsur kaldık cananarlar yiycek bizi" filmi değil ;)
Klübeden her gitmeye kalktıklarında tekrar klübeye geri döndüklerini gören bu arkadaşlar bir süre sonra bir gariplik olduğunu hatta ve hatta birbirlerindede bir gariplik olduğunu çözmeye başlarlar çünkü konuşmalarında hiç bir ortak noktaları yoktur.Halbuki aşağı yukarı yaşıt gözükmetkeler....

Hikaye gerçekten çok çok güzel ama sandığınız yada beklediğiniz gibi korku-gerilim,yaratık-canavar filmi değil.Ve son olarak eklemek istediğim Filmin sonunda gerçekten çok çok şaşıracaksınız işler çözülmeye başlayınca yani ;)
 Bir şey daha var ormandaki ağaçlarda bir garip açıkcası benim bile sinirlerimi bozdular.Sanki kalın dallı sarmaşık gibiler gökyüzü bile kapatacak gibi :\

Şimdiden iyi seyirler dilerim,Hiç bir filmin altındaki "aman vakit kaybı sadece" yorumlarına aldırmayın her hikaye kişinin hayalgücü sınırlarına göre değişir unutmayın ;)

İYİ GECELER...

Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

11 Şubat 2013 Pazartesi

İki film birden **THALE** & **The Possession**

The Possession'la başlayalım.Daha önce fragmanını izlediğim merakla beklediğim bir filmdi.Supernaturalde Dean ve Sam'in babası olarak tanıyıp gönül bağı kurduğumuz ;) Jeffrey Dean Morgan ve The Closer'daki amir Kyra Sedgwick'in başrollerinde oynadığı,kalsik şeytan girdi çıkaralım filmlerinden biriymiş meğersem :)
Benim filmlerin altına yorum yazarken "ayyy ne saçma yaa tamamen vakit kaybı" diyeceğim topu topu 2 film olmuştu yüzlercesi arasından.En saçma gelebilecek bir filmde bile işin küçük bir parçasını dahi anlamak,mantığını bağlantısını kurabilmek gerekir bence.
Dediğim gibi hikaye tanıdık gelebilir ama bu tarz hikayeleri sevenler için gayet güzel.Önceki izlediğim Exorcist tarzı filmlerdeki şekil-şemal değişmesi,ağzın burnun yer değişmesi falan pek yok yani.Korku filmi sevip dozu az olsun diyenler için ideal :)) Bu arada saçma bir şekilde isim çevirisi Şeytan Tohumuna dönüştürülmüş artık nasıl bir mantıksa.Bu isimde bir başka film daha vardı yapım yılı daha eski.Yani eğer aratırsanız orjinal ismiyle aratın derim ;)



Gelelim Thale filmineee... Eğer herhangi bir siteye girip bir bakayım nasılmış derseniz yorumlara bakınca %85 hep vakit kaybı olarak değerlendirilmiş.Aslında bunda çevirinin kötü olmasınında etkisi büyük bence
Thale aslında Norveç mitolojisinde bulunan bir efsaneymiş.Buna göre oldukça güzel bir kadın olan Huldra bir kadın ve yine efsaneye göre ava çıkan yada ormanda dolaşan erkekleri baştan çıkarırmış ve o erkeklerden evlerine dönen olmazmış.Ama baştan söyleyeyim filmde kimse kimseyi baştan çıkarmıyor :)
Tamam evet hikaye güzel ama gerçekten biraz askıda kalmış gibi.Aynen benim gibi yazmışlar :))
Aklıma gelen hikayeleri hani bir heves yazıya dökmek istiyorum bana kalsa süper kitap olur :))
Ama işte detaylara girmeyi sevmiyorum hele hele King kadar kola şişelerinin yolda duruş şekline kadar yazamıyorum evet gözümün önüne getirebilirim ama yazıya gelince bakıyorum hep özetten gidiyorum yani olayı anlatıyorum sadece.
Thale filmide aynen böyle olmuş gibi.Bana soracak olursanız filmden kaptığım verdiği açık mesaj haricinde yani sırf yanlız kalmamak için,kendi hayatına arkadaşlık etmesi için efsanevi bir yaratığı bile üzerinde oynayarak değiştirmeye çalışıyor.
Toparlamak gerekirse ben vakit kaybı olarak görmedim.Sonuçta alışılmış Hollywood korku filmleri kadar değil evet ama yorumlanamayacak bir filmde değil bence.Bir filmin özetini izleyip boşlukları kendi hayal gücünüze göre doldurmayı severseniz hele benim gibi,eminim "iyiydi yaa değişikti yani" dersiniz ;)

Şimdiden iyi seyirler..Hoşçakalın ;)



Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

9 Şubat 2013 Cumartesi

**Angel-A**

Yine eski bir filmden bahsetmek için karşınızdayım.2006 Fransa yapımı olan bu film Luc Besson imzasını taşıyor.Neden bu film derseniz adı pek duyulmamış olmasına rağmen oldukça güzel,duygulu ve romantik bir film.Onu ayrıca farklı kılansa filmin siyah-beyaz olması ama o kadar yakışmışki izlerken insan bu farkı unutuyor.
Andre yüklü miktarda borcu olan ve bunun karşılığında canını korumak pahasına hapse girmeye can atan,kendisiyle pek barışık olmayan ve sürekli kaybetmeye mahkum olduğuna inanmış bir adam.
H:erşey kendisiyle aynı amaçla köprü kenarına çıkmış oldukça uzun boylu ve güzel Angel-A'yla tanışmasıyla başlar.Filmin ilerleyişi hakkında pek detay vermeyi sevmem o yüzden burada kesmek istiyorum.

Ayrıca eklemek istediğim şey bazen insanın herşeyin bittiğine,artık çıkış yolunun tamamen kapandığına inandığı tüm bunlar için kendi beceriksizliğini,"şöyle yapsam olurdu işte" diye kendi kendini kemirdiği zamanlar olmuştur.Ama bizi bu durumdan kurtaran, "silkelen ve kendine gel !! Aynaya bak" diyen,her zaman bundan daha kötüsü olabileceğini söyleyen(buna züğürt avuntusu demeyin her zaman daha kötüsü vardır!).

İşte O'nlar bizim hayatımızdaki Angel-A'lar sizde onlara sıkıca tutunun ve asla bırakmayın ;)


Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

19 Ocak 2013 Cumartesi

Alcatraz' a elveda..Revolution'a devam şimdilik ;)



Kaç yaşlarındaydım hatırlamıyorum ama Alcatraz'la alakalı bir film izlemiştim böyle yaratıklı falan ondan beridir bu isim hep ilgimi çeker.
Geçenlerdede bu hapisaneyle ilgili bir dizi keşfettim ve sevinerekten "hayde izleyek :))" deyip oturdum ammma bir baktık dizi 13. bölümden sonra yayından kaldırılmış.Neden? reytinglerin düşük seyretmesinden dolayı.
Aslında hikaye güzel,fikir süper ama bana neyi eksikti diye soracak olursanız bağlantılar arkadaşlar bağlantılar...
Bir dizi başladıktan en az 2-3 bölüm sonra artık izleyenlerin bir şeyleri kavrayıp hikayeyi bir düzene sokmaları gerekiyor kafalarında.Dizinin sonunu keşfedecek kadar değil elbette ama en azından gidişatı anlamak lazım.
Bir anda okadar entrika dönüyor,olaylar o kadar üstüste geçiriliyorki kim kimdi? kimin nesiydi? bu buraya nezaman nasıl gelmişti kavrayamıyorsun..
Bu sorunun sürekli değişen farklı karakterler olduğunu söyleyeceğim ama ozaman bu sorunun Supernaturalde'de olması lazım her bölüm farklı bir hikaye gibi ilerliyor ama bana sorsanız ilk sezondaki oyuncuları başlarına gelenleri bile hatırlarım çünkü haklarında çok detaya girilmeden kısa ve akılda kalıcı bilgiler veriliyor.
24 dizisini içinde aynı şey geçerli.Hatta zamanında fena halde hayranı olduğum Heroes bile öyleydi..Di diyorum ama.. Yaa bir dizi nasıl böyle rus salatası kıvamına gelinceye kadar karıştırılır ??
Ne kadar süper bir yapımdı ama öyle bir saçmalamaya başladıki korktum Amigo Kız kız kardeşim çıkacak diye :) O kadar dallanıp budaklandı yani :)

Revolutin içinde yayılan dedikodular fazla gitmeyeceği hakkında amma tam bir bilgim yok.
O da güzel bir fikir ama garip eksiklikleri var işte mesela amcanın davranışları hala çok asabi neden? arkadaş varmısın yokmusun birbirlerine zırt-pırt küsmeler,sonra hayatını kurtarmalar sonra yine küsmeler...
Annenin aileyi ne ara,neden ve nasıl terkettiğinin tam açıklanmaması.Babanın hikayesini tam anlatamadan ilk bölümde ölüvermesi..falan filan..

Ne kadar entrika okadar heyecan sanıyorlar ama insan gidişatını anlamadığı bir şeyi neden takip etsinki..
Mesela Arrow denen diziyi hiç beğenmedim okadar büyük bir kopukluk varki gözünü kör eder insanın..
Arkadaş 5 sene adada mahsur kalıyorda,ölmüyorda bırak ölmeyi Matrixe gidip dönmüş gibi dövüş ustası oluyorda,adaleti kendi sağlıyorda bilmem ne... Birde bunları yapan kaybolana kadar paraya para demeyen zengin zibidinin teki..
Burda olması gereken o kafada bir  insanın adada mahsur kalınca kafayı üşütmesi.. Makul olan bu
bence :))

 Neyse uzatmayayım . Yinede Revolution'ın toparlanmasını,fazla açılmamasını,garip akrabalık ilişkileri icat etmemesini umuyorum çünkü filmin konu güzel batırmadıkları sürece ;)

iyi geceler hepinize..
Yorumlarınızı Bekliyorum ;)

4 Ocak 2013 Cuma

Miss Little Sunshine... Benim Küçük Günışığım :)

Slmlar
Uzun bir aradan sonra ancak yazabiliyorum.Başlığını attığım film yeni değil evet ama izlediğimde çok beğendiğim için bahsetmek istedim. Vizyon tarihi 2007 Nisan olan filmde ilk bakışta klasik,sıradan sorunları olan tipik bir amerikan ailesi gibi görünüyor ve öylede :)
Acayip bir hayat felfesi olan ve herkesin bunu benimsemesini bekleyen baba,neredeyse hiç sinirlenmeyen ve yorulmayan sabırlı bir anne,savaş pilotu olmak dışında bir şey düşünmeyen ve olana kadar konuşmamak için yemin eden
bir ağabey,ilerlemiş yaşına rağmen çapkınlığından ve havailiğinden hiç bir şey kaybetmemiş ve fena halde başı uyuşturucuyla dertte olan bir dede ve aileye mecburi sebebplerden dolayı eklenmiş,eşcinsel sevgilisinin terk etmesinden dolayı intihara kalkışmış bir dayı :))
Aslında böyle sayınca baya eğlenceli birşeylerin çıkacağı az çok belli oluyor.Ha bu arada unutmadan tabiiki topluca,şirin ve son derece zeki,Miss Little Sunshine yarışmasına katılmak için sabırsızlanan Olive :)

Aile bir yandan mali sorunlarıyla uğraşırken bir yandan yanlız bırakılmaması gerekn bir dayıyla ilgilenmek zorunda kalıyorlar.Tam bu sırada kızları için gelen yarışma daveti onları az da olsa heyecanlandırıyor.Herkez kendi sorununu bir kenara bırakıp Olive için seferber oluyor ne oluyorsa yola çıktıktan sonra oluyor tabi...

Bu arada yarışmaya onu hazırlayan dedesinin şovunu aileden hiç kimse bilmiyor ve yarışmada öğrendiklerindeyse hepsi şok oluyor ;)

Bir çok sıkıntının arasında bir farklılık oluşturmak için çabalamaları güzelve acıklı  bir hikaye oluştursada filmin komedi dozu hiçde az değil ;)

Bu film sayesinde oscar almış olan Alan Arkin (dede) ve yanısıra katıldığı festivallerde otuzdan fazla ödül kazanmıştır.

Şimdiden iyi seyirler,keyifli dakikalar dilerim..
İyi geceler ;)


Yorumlarınızı Bekliyorum ;)